Kocaman Bir Sıfır

Her zamanki gibi mesaisinin bitmesi gereken saatten daha geç bir saatte ayrılmıştı şirketinden. Normal bir insanın dayanamayacağı kadar çok çalışıyordu. Üniversitenin bitmesiyle iş hayatına atıldığından beri bu düzenin içinde sıkışıp kalmıştı. İşini çok seviyordu tam bir işkolikti, oldukça da fazla para kazanıyordu, tabi bu kadar çalışmasının karşılığı değildiği aldığı para ama ülke şartlarının üstündeydi. Eve geldiğinde karısının yaptığı bezelye yemeği kokusu eşliğinde iki çocuğu kapıya doğru heyecanla koşup karşıladılar onu. Çocuklarını sımsıkı öptükten sonra okullarının nasıl geçtiğini sordu küçük olan her zamanki insanı rahatlatan sesiyle anlatmaya başladı daha okula yeni başlamıştı ve bunun verdiği coşkuyla anlatıyordu başından geçenleri, büyük olansa liseye yeni başlamıştı ve ilk gençliğin verdiği coşkuyla kalbini bir kıza kaptırmıştı kendisi farkında olmadan her gördüğü kişiye sevdiği kızın güzelliğinden bahseder dururdu ve gene öyle yaptı, babasıyla tam bir arkadaştı ve onu çok seviyordu birlikte balık tutmaya giderler deniz ortasında hayattan ve kadınlardan söz ederlerdi. Çocukları odalarına dönünce pek güzel olmayan  kokuları takip ederek mutfağa girdi. Eşi yemek yaparken arkasından gizlice gelip bir kaç bezelye tanesini ona fırlattı, eşi de onun geldiğini fark edince aynı sevecenlikte karşılık verdi, şakalaşmaları bitince birbirlerini öptüler ve kendi günlerinin  nasıl geçtiğinden kısa bir süre bahsettikten sonra adam üstünü başını değiştirdikten sonra duşa attı kendini. "Duş" onun düşünme yeri olmuştu bir kaç aydır, soğuk suyun altına oturup tek yaptığı düşünmekti, sadece düşünmek. Bu "düşünme seansları" günden güne uzuyordu. Kendisi de farkındaydı bu durumun ama sebebini bir türlü bulamıyordu. Yaşamına bakınca harikaydı her şey; işleri gayet iyi gidiyordu, mükemmel bir ailesi vardı, herhangi bir sağlık sorunu da yoktu peki neydi bu "düşünme seansları"nın sebebi? Çoğu kişinin ulaşmak isteyip ulaşamadığı şeyler onun elinin altındaydı üstelik armut piş ağzıma düş misali değil tırnaklarıyla kazıyarak ulaşmıştı bu imkanlara. Aklında bu sorular dolanırken duştan çıktı ve sofrayı hazırlayıp eşine yardım etti. Yemeğe oturduklarında çocuklar bezelye yemeğine burun kıvırsalar da annelerinin ve babalarının bir bakışıyla yemeklerine devam ettiler. Kısa ve her zamanki -günlerinin nasıl geçtiğiyle başlayıp haber kanallarıyla sonlanan- sofra muhabbeti bittikten sonra eşi yeni bir mobilya takımı almalarının gerektiğini çünkü halihazırdaki mobilyalarının modasının geçtiğini söyledi halbuki daha üç yıl önce almışlardı mobilyalarını. Eşini giderek artan bu diğer insanlarla yarışma hırsının farkındaydı ama onu çok sevdiğinden midir bilinmez onunla bu konuyu konuştuğu yoktu? Zaten maddi olarak herhangi bir sıkıntıları olmadığı için bu masraf bile değildi onlara. Yemek bittikten sonra tüm aile dört bir tarafa dağılırdı, aynı odada olsalar bile herkes farklı bir işle uğraşırdı. Kimsenin bakmadığı ama yine de açık olan televizyon bile onları ortak bir uğraşa toplayamazdı. Bu durum en çok adamın zoruna gidiyordu zaten ailesini çok az görebiliyor ve gördüğünde bile görmüş olmuyordu aslında. O da kendi telefonuna dönüp günün bitmesini bekliyordu, bu boşluğunda bile işiyle ilgili bir çok sorunu halletmeye çalışıyordu. Günün sonunda yatıp sonraki gün de aynı şeyleri yapıyordu ve hayatı uzun süredir böyleydi. Gerçi her zaman bir düzenin içine sıkışıp kalmıştı ama içindeki "düşünme terapisti" farkına varmasını sağlamıştı. Günler hafta, haftalar ay, aylar yıl oldu hep bu şekilde geçti ailenin yaşamı kadının içindeki yarış duygusu giderek arttı adamın içindeki "düşünme terapisti" ele geçirmişti onu artık. Birbirlerini çok seviyorlardı ama eksik olan bir şeyler vardı. Adam artık devam etmek istemiyordu bu şekilde eşinden de ayrılamazdı yuvası darmadağın olurdu, işinden de vazgeçemezdi çünkü çalışmaktan bildiği başka hiç bir şey yoktu. Günün birinde işine gidiyormuş gibi yapıp bir kaç sokak ötede dolandı durdu ailenin geri kalanı evden çıkınca eve geri dönüp hayatına son verdi. Masasında ondan son kalan şu mektup vardı: 

" Bugün 38 yıllık hayatıma kendi isteğimle son vermeye kara verdim, öncelikle hiçbir uyuşturucu veya alkolün etkisinde olmadığımı belirteyim. Üzerinde yürüdüğüm yolun çıkmaz sokak olduğunu geç de olsa fark ettim. Biricik eşim, seni çok seviyorum ben olmadan da çocuklarımıza iyi bakacağına şüphem yok maddi olarak sıkıntı çekerseniz eğer benim uzun süredir biriktirdiğim para var banka hesabımda. Sen benim ilk ve tek aşkımsın senden başkasını sevmedim sevebilir miyim de bilmiyorum. Birlikte çok güzel bir aile kurduk hem de sıfırdan bunu ikimiz başardık başkası değil. Senden son ricam lütfen artık "sosyal medya"da yaşama orası seni her geçen gün ele geçiriyor ve sürekli başkalarıyla yaşayıp duruyorsun. Bu kararımın seninle hiçbir ilgisi yok sakın kendini suçlama seni her zaman sevdiğimi biliyorsun (Kevser'de görüşmek üzere). Canım meleklerim, benim akıllı çocuklarım ikiniz de pırlanta gibi çocuklarsınız daha önünüzde uzun yıllar var günlerinizin her birini doya doya geçirin, babalık yapamadıysam özür dilerim ikinizden de, çok seviyorum sizi. Benim  hep yanımda olan arkadaşlarım, hayatıma bir ay bile olsa girmiş tüm tanıdıklarım, hepiniz hayatıma farklı farklı renkler kattınız sizin sayenizde hayatım soğuk griden sonu belli olmayan gök kuşağına döndü iyi ki tanımışım sizi. Emektar anne ve babam beni zorluklar içinde yetiştirip bu günlere getirdiğiniz için çok minnettarım size. İçinizden "Kimseyle sorunun yokmuş ne diye bizi yüzüstü bırakıyorsun? Biz bunu hak etmedik!" dediğinizi biliyorum benim sorunum - eğer varsa- kendimle, otuz sekiz yıldır tanımadığım kendimle. Tüm hayatım boyunca durmadan çalıştım iyi bir aile kurmak, güzel arkadaşlıklar edinmek, kariyerimde yükselmek için durmadan çalıştım, çabaladım. Bunların hepsini elde ettim kendi azmim ve çevremdekilerin iyi yürekleriyle yaptım bunu hile hurdayla değil. Ama en önemli detayı unuttum "kendimi".  Hiçbir zaman kendim için bir şey yapmadım tüm isteğim başkalarını mutlu etmekti bunu yaparken kendimi unuttum. Son birkaç yılda karşıma çıktı hiç tanımadığım kendim. Büyük bir sorun oldu bu çünkü en önemli soruyu sona bırakmış ama saate baktığında yeterli vaktinin kalmadığını gören sınav öğrencisi gibi hissettim. Hayattaki tüm elde ettiklerimiz başarılarımız, aşklarımız, sevdiklerimiz, eğlencelerimiz, hüzünlerimiz, korkularımız, sinirlerimiz, deneyimlerimiz, yıllarımız... hepsi en sonda kendimizle çarpılıyormuş meğersem eğer kocaman bir sıfırsak bunların hiç bir önemi yokmuş. Sadece "bir" olsak bile yeter ama ben "KOCAMAN BİR SIFIRIM."

Hepinizi çok seviyorum....... BİR olun.........



Yorumlar

Popüler Yayınlar