MAYU
Bir, dört, on... Ne saklandığım yeri, ne arkadaşlarımın çehrelerini ne de yaşımı hatırlıyorum. Çocukluğuma dair anılarımın tamamı, bir dağın zirvesinden aşağı, oraya varana kadar kat ettiğin tüm o yola bakıp bembeyaz bulutlar dışında bir şey görememek gibi saf bir güç tarafından perdelenmiş durumda. Çocuk sesinden uzak 35 senelik evlilik hayatımın en azından üçte birini, bu perdeyi kaldırmak için sarf etmeme rağmen en ufak bir ilerleme kaydedebilmiş durumda değilim. Eğer bana inanmıyorsanız son 20 senedir aldığım her nefese tanıklık eden, yıldızların eşlik etmediği bir gecenin siyahlığından da kara olan kemiksiz, sınırları net çizgilerle belirginleşmiş gözlüğümü sorguya çekebilirsiniz. Bu küçük dostum senelerce akan gözyaşlarıma ortak oldu, tüm sırlarımın bekçiliğini üstlendi ve çevremdeki sayısız güneşin parıltısından korudu yabancı bir dünyaya her adım attığında solan yeşil gözümü.
Etrafımdaki her şeyin kusurunu örten bu küçük sırdaşım Mayu, aslında büyükanneme ait bir aile yadigârı. Eminim ki benden önce yardıma muhtaç olan birçok kadının çağrısına cevap vermiştir ve en güçlüsünden en zayıfına kaç çığlık karşısında çaresiz kalmıştır. Eskimiş görünüyor olabilir fakat yılların onun üzerinde bırakmış olduğu izler olarak düşünmüyorum bu durumu. Bana sorarsanız tüm o yıllar boyunca içinde biriken kederi dışarı vuramamasından kaynaklanıyor taşıdığı çizgiler.
165 metrekarelik, kalabalık yerleşkeden uzak, hayatımda evim diyebileceğim bu villada beni hiç yalnız bırakmaz Mayu. Onunla paylaştığım hatıraların evin her bir santimine sinmiş olsa da bizim en sevdiğimiz etkinlik, bir masada oturup önümde duran bembeyaz kâğıda, sol elimle çevirip durduğum beyaz kalemi kullanarak istediğim her şeyi yazabileceğimi düşünmek. Henüz yazacak bir şey bulamadım ama denemeye devam etmediğim takdirde bu hayalimin elimden alınacağına dair korkum, her geçen gece daha da ağır basmaya devam ediyor.
Mayu’yu en son gördüğümden bu yana 84 saat geçti ve uzun zamandır ilk defa bu kadar ayrı kaldık. Bu kaybımın içimde açtığı yarayı size tarif edemem çünkü anlatmaya çalışacak bir yer bulamıyorum şu an. Tek söyleyebileceğim en kısa zamanda bulamaz isem yolumu kaybedebilirim ya da en kötüsü bir çıkmaza girebilirim, belki de bir uçurumun kıyısında buluveririm kendimi.
Mayu’nun yokluğunda gün ışığının kokusunu alamadan uyandığım her sabah bugünümün dünümü ve evde her bir sesin uykuya daldığı vakit yatmaya hazırlanırken yarınımın bugünümü tekrar etmesini defalarca diledim. Uçsuz bucaksız bir okyanusun ortasında aşınmış dikenlerin üzerinde gözlerini açmış bir çocuk misali ne çevremde dönen dünyanın farkındayım ne de hayata burada başlamak için yaptıklarımı anımsıyorum.
Mayu’yu ararken evin içinde yukarı aşağı, oradan buraya dolanırken zoraki attığım her adımımın ağladığını duyabiliyorum. Mutfaktaki lavabonun önündeki pencereden elimde bir kahve ile yolun karşı tarafındaki günebakanlara dalıvermişim bir ara. Bunu yaparken de duruşumun, yüzümün evin önündeki kaldırımdan geçen, kısacık bir anlığına benim varlığımın farkına varan, yaş fark etmeksizin herkese rahatsız etmesine engel olmak istiyorum, başaramıyorum.
Doğumumdan beri güzelliğimi herhangi birine gösterecek bir fırsatın elime geçip geçmediğini bilemiyorum lâkin kalbimin en derinliklerine bakmaya cesaret bulduğum şu zamanlarda bunun yaşanmış olabileceğine dair herhangi bir duygu kırıntısına rastlayamadım. Günlüğümün acele ile yırtıldığı belli olan bu son yaprağının eline nasıl geçtiğini merak ediyorsun, değil mi? Artık yorgunluğumun üstesinden gelemiyorum. An itibariyle benden sonra yaşamaya devam edecek ve en azından bir süre daha varlığımı haykıracak tek şey, senin veya birinin dikkatini çekebilirse, başımın üzerinde duracak soğuk ve cansız bir “56” yazısı olacaktır bu gece yarısından sonra.
Ömrümün son dakikalarına doğru arkama bakmaksızın, ufacık bir ses çıkarmadan yürüyorum. Peki, bunu yapmadan önce bu kâğıt parçasını bir şişeye koyup geç bir vakitte yolun karşısındaki günebakanları gözleyen ayva ağacının önüne gömmemin tek nedenine gelecek olursak: Toprağın altındaki, küçücük bir kâğıdı bile korumaktan aciz, şeffaf şişenin en kısa zamanda, henüz senin bile gücünün farkında olmadığın ellerine ulaşması. Umarım benim gibi solmakta olan nice çiçeklerin varlığından haberdar olmanın ne kadar değerli olduğunu anlarsın. Ayrıca ümit ediyorum ki birbirinden güzel ve renkli bu çiçeklere dokunacak en ufak bir yardımın paha biçilemez olduğunu hiçbir zaman aklından çıkarmazsın.
Not: Unutma ki bu saklı güzellikleri ararken onların da birer Mayu’su olabilir.
- MCSullet -
Yorumlar
Yorum Gönder