ÇELİŞKİDE YAŞAMAK

Sessiz çığlıklar atan, karanlıkta Tanrı'ya yakaran insanların isyanını bilir misiniz? Görünmeyen zincirlerle hapsedilmiştir o insanların ruhları. Bedeninden çok daha önce ölmeye yatkındır ve isteklidir ruhları. Çünkü bilirler ölünceye kadar o aciz bedenleri bu yorgun ruhları taşımaya mahkumdur. Yaşımız ilerler, her yaşta bedenimiz farklılaşır, büyüdükçe bedenimiz değişir fakat ruhumuz hep aynı kalır. Ve bazı bedenler ilk kalp atışından itibaren yorgun, hastalıklı ruhlarla birleşir. Bu ruhları taşıyan insanlar kişiliğini tanımaya başlayınca ruhlarındaki sorunu fark eder. Çünkü ruhları ölmeye o kadar isteklidir ki yaşamaya çalışan bedenlerle bir savaşa girer. Biyolojik olarak yaşamaya programlanmış bedenimizin nefes alıp vermediği tek bir saniye bile yokken hastalıklı ruhun ölüme aşık olması ve ayrı düşmüş sevgililerin birbirine kavuşmaya çalışması gibi ölüme koşar adım istekli olması yaşam-ölüm tezatlığını o insanlara hissettirecektir. Bu tezatlığı taşımaya çalışan insanlar elbette isyan edecektir. Ölüme aşık bu ruhlar kavuşamamanın acısını o aciz bedenlerden çıkarır. O insanların sessiz çığlıklar atması ve karanlık köşelerde Tanrı'ya yakarırken boğuluyormuş gibi hissetmesi bundandır. Ruhun ölmek istemesi aslında onun özgürlüğüdür. Çünkü bir nevi o da bedenin içine hapsolmuştur ve etten kemikten duvarları parçalayıp, zincirleri kırıp özgür olmak ister. Düşünüyorum da ne çok tezatlık var, bedenin özgürlüğü yaşamak iken ruhun özgürlüğü ölmek. Tanrı'm ne zaman son bulur bu çelişki? Böyle bir çelişkide yaşamaya yaşamak denir mi? 

-Anna-


Yorumlar

Popüler Yayınlar