Laedri

 Hava kapalı ve hafif esintiliydi. Kara giyimli, gözleri yaşlı insanlar sessizce ölünün gömülüşünü

izliyorlardı. Ormanımsı mezarlıkta dua ve ağlama sesleri dışında kargaların ötüşü ve ağaçların

esintiyle savruluşu işitiliyor, bu oradaki insanlara onca acıdan sonra dinginlik sağlayan bir ortam

yaratıyordu. Ancak Duru erinçten ziyade karamsarlığı duyumsuyordu. Buradaki hava ona her

şeyi bir kenara bırakıp hayata devam etmesini işaret ediyordu âdeta oysa Duru olanları yok say-

maya ve unutmaya hazır değildi.

“Gel kızım,” dedi Duru’nun babası Hakan. Duru şiş gözlerini hiç ayırmadan annesini gömüldü-

ğü yere bakıyordu. “Kızım?”

“Neden? Neden bunu kendine yaraşık gördü? Ben... anlamıyorum,” diye katı bir sesle konuştu

Duru. Annesinin intiharından sonra öyle ağlamıştı ki artık bezlerinde akacak gözyaşı kalmamıştı.

Artık bunun yerini korkunç bir sessizlik alıvermişti.

“Bunları şimdi konuşmayalım kızım,” dedi babası. “Hadi, gel.”

“Ne zaman konuşacağız baba?” diye yargılayan gözlerle baktı Duru. “Onun yokluğuna alışınca

mı?”

Hakan da Duru kadar kederli olsa da kızının yanında güçlü durmaya kararlıydı. Sonunda bir-

likte mezarlıktan ayrılıp eve geldiklerinde Duru odasına çıktı ve yalnızca uyuyup bunların gerçek

olmamasını diledi. Ancak ertesi gün uyandığında acı gerçekler yüzüne öylesine çarptı ki Duru ağ-

lama krizlerine girdi. Mezarlıktaki sessizliğin ve düş kırıklığının ardından yine ilk öğrendiğindeki

gibi iniltilerle ağladı.

“Baba, annem neden canına kıydı?” diye sordu yaklaşık iki üç hafta sonra. Hakan duraksadı ve

şaşkınlıkla kızına baktı. Onca hafta ağlamış, hiç konuşmamış ve okula gitmemiş olan Duru aniden

hiçbir şey olmamış gibi öylece soruvermişti aklındaki en büyük soruyu. “Neden?”

“Kızım biliyorsun annen... hastaydı,” diye tedirgince konuşuyordu Hakan. “Tedavileri iyiye git-

miyordu ne yazık ki.”

“Öyle olabilir ancak o... umutluydu, atlatacaktı bu illeti,” diyen Duru’nun gözleri yaşardı. “Ya-

şam dolu bir kadının birden kendini öldürmeye karar vermesi... mümkün... değil.”

Duru gözyaşlarına engel olamayınca odasına gitti ve annesinin fotoğrafına sarılarak bir süre

yattı. Annesinin birden canına kıyması hiç de olağan değildi. Annesi yaşama sevinci olan, umutlu

ve şen şakrak bir kadındı. Nasıl bu hale gelebilirdi ki?

Duru’nun annesi Ayla’nın ölümünden tam bir ay sonra, 3 Kasım sabahı Duru okul için hazırla-

nıyordu ki kapı çaldı. Gelen kargocuydu.

“Duru Yıldırım mı?” diye sordu kargocu, adamın elinde içinde kâğıt ya da zarf olduğu belli kü-

çük bir paket vardı. Duru ifadesizce başını sallayınca adam imza alıp paketi verdi ve gitti. Duru

okula geç kalmamaya özen gösterdiğinden çantasını alıp yolda giderken paketi açtı ve içindeki

zarftan çıkan yazıyı dolmuşa bindiğinde okumaya başladı. Kâğıtta bilinmeyen biri tarafından ba-

basının annesini sürekli gizli gizli dövdüğü yazılmıştı. Duru bir süre duraksayıp kaldı ve düşün-

dü. Babası böyle bir şey yapabilir miydi? Annesine şiddet uyguluyorsa bunu kim, nereden bili-

yordu? Kendisi nasıl bu durumu fark edemezdi? Denizlerle dışarı çıktığım gecelerde belki de... Ha-

yır, böyle bir şeyi yapıyor olamaz. Babam annemi sever, ona asla el kaldırmaz.

Duru okulda aklını derse falan veremedi. Tüm gününü bu olasılığı düşünerek geçirdikten son-

ra eve döndüğünde öfkeli gözlerle babasının gelmesini bekledi. Kapı açıldığındaysa hemen hole

gidip babasının karşısına dikildi.

“Merhaba kızım!” diyen Hakan paltosunu askıya asarken Duru’nun yüzündeki soğukluk onu

şaşırttı. “Bir sorun mu var?”

“Bilmem,” dedi Duru. “Sen söyle baba.”


“Ne söyleyeyim kızım?” diye sordu Hakan masumca.

“Annemi dövdün mü?” diye sorunca Duru, babası kireç gibi aklaştı. Hakan bir süre durup dü-

şündü ve ardından kendinden emin biçimde, “Olur mu öyle şey kızım?” diye soruya soruyla yanıt

verdi.

“Dövdün mü diyorum!” diye üsteledi Duru ancak Hakan bunun altında kalamadı ve o da fevri-

leşti. “Ne saçmalıyorsun Duru?!”

“Saçmalıyorum...” diye kendi kendine fısıldadı. “Haklısın, saçmalıyorum baba.”

Duru jet hızıyla odasına dönerken babası ardından tedirgin gözlerle baktı ancak yanına uğra-

madı. Genelde Duru üzgün ve kızgın olduğunda babası yanına gelir ve onun gönlünü alırdı ama

bu kez gelmedi ve bir süre baba kız konuşmadılar. Hem bu kez tek Duru değil babası Hakan da

daha fevri ve soğuktu. Karşılıklı bir tavır almışlardı.

3 Aralık günü Duru kapı sesine uyandı. Gelen yine kargocuydu ve elinde yine küçük bir paket

vardı.

“Duru Yıldırım mı?” diye sordu kargocu robotik bir sesle. Duru boş vermişçesine kafasını sal-

layıp paketi alırken kapıyı da örtüverdi. Duru hemencecik paketi açıp içinden çıkan kâğıdı oku-

maya başladı. Bu kez hepten afallayan Duru kâğıda bakakaldı. Ne saçmalıyordu bu kişi? Şimdi de

babasının annesini aldattığı yazıyordu. Bu mümkün olabilir miydi ki? Duru buna asla olasılık

vermedi.

Kahvaltının ardından kendine Türk kahvesi yapan Duru kitabını eline alacaktı ki aklına o saç-

ma yazı geliverdi. Duru bu yazıya inanmamakla birlikte geçenki yazıya inandığı için pişmanlık

duydu. Boş yere hem babasına iftira atmış hem de kafasında kuruntular meydana getirmişti. Oy-

saki şimdi düşününce bunlar pek olası gelmiyordu Duru’ya. Annesi de babası da birbirini çok se-

viyordu. Hem Duru dışarıda olsa ve bir olay yaşanmış olsa eve geldiğinde bunu anlayabilirdi. An-

nesi ona söyleyebilir ya da o fark edebilirdi. Aldatma konusuysa bütünüyle palavraydı!

Akşamüzeri Hakan geldiğinde Duru ona eve gelen mektuplardan söz etti ve özür diledi. Gelge-

lelim babası her ne kadar kızını affetmiş olsa da genç adamın yüzünde korku ve endişe peyda ol-

muştu. Neyse ki Duru bunu gözden kaçırmadı ve babasının gerçekten bir şeyler yapmış olabile-

ceğini yeniden düşünmeye başladı. Bu yazılar boş iftiralar olsa babası kesinlikle böylesine endi-

şeli bir yüz ifadesine bürünmezdi. Boş ithamlar olsaydı Hakan kızını bu konuda rahatlatmasını

bilirdi. Ama şimdi durum tersineydi, babası kaygılıydı ve sanki kızından teselli bulmak ister gibi

bir hali vardı.

3 Ocak sabahı Duru öğle yemeği için eve gelmişti ki dönmek üzere olan bir kargocuyla karşı-

laştı kapı önünde.

“Duru Yıldırım mı?” diye sordu adam. Duru, “Evet,” diye yanıt verip yeni paketi aldı ve çay su-

yunu koyarken paketi yırtıp kâğıdı okumaya davrandı. Bu kez kâğıtta öylesi şeyler yazıyordu ki

Duru çıldıracak raddeye geldi. Artık bu imkânsızdı! Bilinmeyen kişi bu kez de babası Hakan’ın

annesini teyzesiyle aldattığını yazmıştı. Duru kâğıdı tiksintiyle okuduktan sonra alttaki eğik ya-

zıya dik dik baktı. Her seferinde olduğu gibi bu seferde de bilinmeyen kişi yazının altına koca-

man biçimde laedri yazmıştı.

Akşamüzeri Hakan geldiğinde kızını kederli ve boş boş kapalı televizyon ekranına bakar biçim-

de bulunca ne olduğuna anlam veremedi.

“Bir hoş geldin yok mu kızım?” dedi Hakan, yüzündeki kaygıyı saklamaya çalışıyordu.

“Baba,” dedi Duru sakin bir tonda. “Bugün başka bir mektup geldi...”

“Kızım bu safsatalara inanacak değilsin herhalde.”

“...ve bu kez üzerinde annemi teyzemle aldattığın yazıyordu!” diyen Duru ifadesiz kalmayı ba-

şardı. Babası bunu işitince buz kesti. Bir süre öylece kalan babası yarım yamalak konuşmaya ça-

lışsa da beceremedi. O anda Duru babasının ne kadar iğrenç biri olduğunu kavradı.


“Yazıklar olsun sana!” diye inledi Duru, burnundan soluyordu. “Biricik anneme nasıl yaparsın

bunları ha?! Senin yüzünden kadın daha beter oldu ve... ve öldü!”

Duru yanıt beklemeden odasına koştu. Kapıyı kilitledi ve annesinin nadide güzelliğine bakarak

yatağında ağlayadurdu. Olanların bir kâbus olmasını öylesine içli içli diliyordu ki gerçekleşmeme

olasılığını düşünmek kendine ihanet gibi geliyordu. Ancak yaşamın gerçekliği ne yazık ki onu bir

kez daha düş kırıklığına uğratıyordu.

Duru artık babasıyla konuşmaz, yüzüne dahi bakmaz olmuştu. O geldiğinde evi terk ediyor,

açıklama falan duymak istemiyordu. Hakan ise kızına ulaşmak istese de yanlış tepkileri yüzün-

den şimdi bunları yaşadığını biliyordu. Oysaki öylece susmak yerine konuşsa belki kendini ifade

edebilirdi. Ancak artık o kapı açılmamak üzere kapanmıştı. Duru babasını korkunç bir yaratık-

mış gibi görüyor ve görmezden geliyordu.

3 Şubat’ta Duru odasından çıkmaz, arkadaşlarıyla takılmaz ve babasının adını anmaz olmuş;

hepten içine kapanmıştı. Bilekleri kızıl çizgilerle, kolları morluklarla doluydu. Bütün gün odasın-

da mektuplara yazılmış senaryoları kurgular ve babasını öldüren kahraman rolünü üstlenirdi bu

gerilim dolu filmde.

Kapının çalınmasıyla Duru irkildi ve kapının kilidini açıp aşağıya indi. Kapıyı hızla açıp adamın

elinden kâğıdı hoyratça alan Duru hemen ardından kapıyı çarpıp odasına fırladı. Paketi vahşice

yırtan Duru yazılanları okumak için sabırsızlanırken bu kez onu ufak bir not karşılamıştı. Şöyle

yazıyordu:

Sevgili Durucuğum,

Anneni öldüresiye döven, onu aldatan, ona layık olamayan “baba”nı öldür.


Laedri

Akşamüstü Duru yemek yapmış, sofrayı kurmuş babasını bekliyordu. Babası geldiğinde onu

aşağıda bulunca şaşırdı ve gergin gergin kızına yaklaştı. Ancak Duru ona sevecen biçimde yakla-

şınca o da buzları erittiklerini düşündü ve kızına doyasıya sarıldı. Kızının yaptığı yemekler için

pek iştahlı görünen Hakan hemen sofraya oturup Duru’nun yemekleri koymasını bekledi.

“Durucuğum yemekler nefis olmuş!” deyip karnıyarığı bitiren Hakan cacığa uzanacaktı ki du-

raksadı. Kızı öylece ona bakıyordu. İfadesiz biçimde. “Ne oldu kızım?”

“Hiç,” deyip güldü Duru. “Yemeye devam et.”

Birazdan yemeğini bitiren Hakan kızının hiçbir şey yemediğini fark edince azıcık ürktü. Son-

rasındaysa yüzü yanmaya, boğazı acımaya ve öksürük krizlerine girmeye başlayınca olasılık dahi

vermeyeceği şeyin olduğuna emin oldu.

“Güle güle baba,” diyen Duru, soluksuz kalıp sandalyesinden düşen babasının ölüsüne yavru

bir kediye bakar gibi sevecenlikle bakıyordu.

Ertesi gün Duru yürüyüşe çıkıp eve geldiğinde polislerin evinin önünde olduğunu gördü. Ar-

dından tutuklanan kız tımarhaneye kapatıldı. Duru artık ne konuşuyor ne de yemek yiyordu. Öy-

lece tımarhanedeki odasında yatıyor ve annesini düşlüyordu.

3 Mart’ta tımarhane görevlileri Duru’ya bir mektup getirdiler. Duru onu vahşice okumaya baş-

ladı.

Sevgili Durucuğum,

İşimi kolaylaştırdığın için sana minnettarım. Ben ablamı mezara göndermişken sen de eniştemi

gönderdin. Ancak korkma, o masum falan değildi. İlişkimizi sonunda Ayla öğrenince bunu benim

zorla yaptırdığımı söyledi ancak annen tabii ki inanmadı, oysaki ben kanına girmiştim Hakan’ın.

Sonra dedim ki madem benimle birlikte olmuyor; bari evi, arabası benim olsun. Sayende gönençli

bir hayatım oldu canım, sağ ol.


Laedri


Duru bir daha tımarhaneden çıkamayacak biçimde sarsıldı bu yazıyla ve kendini asla affetme-

di. Zavallı kız gencecik yaşında böyle bir alçaklığa kurban gidiverdi. Pislik teyzesiyse onların ma-

lına mülküne konup rahatça yaşadı. Ancak ölümü zorlu olacaktı elbet.


Laedri


-Ozan Mergen-



Yorumlar

Popüler Yayınlar