BEYAZ
Şişeyi şöyle bir salladı. Dipte bir yudum şarap kalmıştı. Onu da kafasına diktikten sonra saatine baktı. “Üçe on var, işte şimdi gece üçte geçen sarhoş ringi olsa, inşaatın önünden biner giderdim.” dedi. Arkadaşları güldü. Birisi “Yarın sabah unutma da rektörlüğe dilekçe yaz.” dedi. Onlarla vedalaştı. Yurda gitmek üzere yola çıktı. Arkadaşları numaralı yurtlarda, kendisi Faika’da kaldığı için, her devrime geldiklerinde yurda yalnız dönmek zorunda kalıyordu. İnşaatın otoparkından makinaya doğru ilerlediği sırada köpeklerin sesini duydu. İnşallah bu tarafa gelmezler diye düşünmesine kalmadan beş tane kocaman köpeğin havlayarak kendisine doğru koştuğunu gördü. Tüm gücüyle kaçmaya çalışırken çantasını düşürdü. Geri almak için bir an durdu. O sırada ona yetişen köpeklerden birisi sağ bacağını ısırdı. Bir çığlık attı. Korkan köpekler duraksadı. Bunu görünce bir çığlık daha attı. Köpekler biraz geriye çekildiler. Fırsattan istifade makina mühendisliği binalarından birine kendini attı.
Köpekler kapının önünde avazları çıktığı kadar havlamaya devam ediyorlardı. Bir tanesi de düştüğü yerde kalan çantasını kurcalıyordu. O anda bacağının acısını hissetti. Pantolonunun paçasında açılan koca delikten bacağındaki yara görünüyordu. “Aksayan ayağımla köpeklerin arasından geçip yurda gidemem. Telefonum da çantamda kaldı kimseyi de çağıramam. İnşallah bölümde bu saate kadar kalmış birileri vardır.” diye kendi kendine söylendi.
Aksayarak bölümün içinde yardım aramaya başladı. Önündeki koridorun sağ tarafında kantin vardı. Tabi ki orada kimse yoktu. Koridorun sonunda merdivenler yukarı çıkıyordu. O taraftan bir kapı kapanma sesi duydu. Sevindi. Üst katta birileri olmalıydı. Aksayan ayağıyla merdivenleri zorlanarak çıkarken bir yandan da seslendi, “Hocam, orada mısınız?”. Cevap veren olmadı. Duymadı herhalde, diye düşündü. Üst kata çıkabildiğinde, koridordaki lambalardan birinin ışığında sağlı sollu kapılar gördü. Acaba hangisi doluydu? İlk kapıdan başlayarak solundaki bütün kapıları denedi. Hepsi kilitliydi. Şaşırdı kapı kapanma sesi başka bir yerden mi gelmişti? Sağdaki kapıları denemeye niyetlendi.
O sırada bir kapının açıldığını duydu. Koridorun solunda en sondaki kapı ardına kadar açıktı. Nihayet aradığı yardımı bulmuştu. Bekledi, dışarı çıkan olmadı. Herhalde içerde kulaklığıyla çalışan biri vardı ve içerisi havalansın diye kapıyı açmıştı. Sol ayağına dayanarak o tarafa doğru yürüdü. İçeriyi görmeye başladıkça buranın sandığı gibi ofis değil bir tür laboratuvar olduğunu fark etti. Ayrıca içerde çalışılamayacak kadar az ışık vardı. Yavaş yavaş odanın içine girdi. “Kimse var mı?” diye seslendi. Cevap beklerken sadece sesinin yankısını duydu. Laboratuvarın içinde çeşitli makineler vardı. Çok havasız, diye düşündü, ve tozlu. Odanın sağındaki duvarın ortasında bir kara tahta, tahtanın solunda ve sağında birer kapı vardı. Herhalde içerde, diye düşünerek sol taraftaki kapıya doğru ilerlerken arkasındaki kapı hızla kapandı. Kapanma sesi laboratuvarda yankılandı. Baya gürültü oldu birisi varsa artık buraya gelir, diye düşünerek soldaki kapıya doğru ilerlemeye devam etti. Kapının önüne geldiğinde laboratuvarın bütün ışıkları aniden söndü. Korkmaya başlamıştı. Neyse ki, umduğu yardım artık çok yakınındaydı.
Kapıyı tıklattı. İçerden herhangi bir ses duyamayınca kapıyı açtı. “Hocam bana yardım edebilir misiniz?” diye odanın ortasına doğru seslendi. Cevap alamadı. Gözleri karanlığa alışırken içerdeki eşyaları seçmeye başladı. Hemen önü boştu. İçeri doğru bir adım daha attı. Solunda bir pencere ve önünde üstünde kitaplar olan bir masa vardı. Sağında bir çalışma masası ve önünde arkası yüksek bir sandalye vardı. Bu sandalyede birisi oturuyordu, belki de uyuyordu ve kesin kulaklık takıyordu. Sandalyeye yaklaştı. Sırt kısmından tuttu, yavaşça çevirirken boş olduğunu fark etti. Hemen arkasında bir nefes hissetti. Kapı kapandı. Yavaşça arkasına döndü. Kimse yoktu. Kapının koluna uzanırken ışıklar açıldı. Kapıyı açtı, laboratuvarın kapısının açık olduğunu gördü. Kapıya doğru sekerek koşmaya çalışırken, kapı kendiliğinden kapandı. Kapıya ulaştı, kolu zorladı, kilitliydi. Nefes nefese olduğunu fark etti. Kendini sakinleştirmeye çalıştı. Korkmuştu, bu yüzden normal olan şeyler ona olağanüstü görünüyordu. Derin bir nefes aldı, sakinleşti, kapıya yöneldi.
Büyük ihtimalle kilitli bile değildi, o heyecanla açamamıştı. Kapının kolunu yavaşça indirdi, kapı açıldı. Koridora dikkatlice baktı. Bacağından akan kan, yürüdüğü yolu damla damla işaretlemişti. Tam karşıdaki kapının önünde birkaç damla kan gördü. O kapıyı hiç denememişti yani oradan geçmemişti. Dikkatle bakınca kanın, kapının altından koridora doğru sızdığını gördü. Yeniden ürperdi. “Buradan çıkmam lazım.” dedi. Merdivene doğru aksayarak koştu. Tam merdivene ulaştığı sırada arkasında bir kapının açıldığını duydu. Geriye döndü. Açılan sağdaki kapıydı. İçerden çıkan olmadı ama kapının önünde biriken kan çoğalarak ona doğru akıyordu. Merdivenleri inebildiği kadar hızlıca inerken arkasından yere sürünen kartonun çıkardığına benzer bir ses geliyordu. Dönüp arkasına bakmaya çalışırken ayağı kaydı. Kalan basamaklardan yuvarlanarak giriş katına ulaştı. Ses onu takip etmeye devam ediyordu. Ayağa kalkmaya çalıştı, kalkamadı. Birden fazla yerinde kırık olmalıydı. Kollarıyla kendini kapıya doğru sürüklerken sesin yaklaştığını hissediyordu. Artık her yanı acılar içindeydi. Acıdan, korkudan ve yorgunluktan ağlarken daha fazla devam edemeyeceğini hissetti. Arkasına döndü. Hiçbir şey yoktu.
Sürünerek en yakınındaki duvara ulaştı. Sırtını duvara yaslayarak doğruldu. Artık kan, gözyaşına; korku, acıya karışmıştı. Düşündü, en iyi ihtimal, olduğu yerde kalıp sabahın olmasını beklemekti. Derin nefesler alıp vermeye çalıştı. Hem korkusunu hem acısını azaltmak istiyordu, ikisini de başaramıyordu. Solunda bir damlama sesi duydu, bir damla, bir damla daha. Tereddütle başını o tarafa çevirdi. Merdivenin korkuluklarından kan damlıyordu. Kapıya doğru sürünmeye çalıştı. Damla sesleri artık bir akıntı sesine dönüşmüş, peşinden geliyordu. Kalan bütün gücüyle kapıya ulaşmak istiyordu ama peşindeydi. Önce kanın bacaklarını ıslattığını hissetti. Islaklık vücudunun üst kısımlarına çıkarken, parmakları ince dallar gibi hissettiren bir el bileğinden yakaladı. Artık ağlamaktan başka yapacak bir şey kalmamıştı. Kendini bıraktı. Kan yüzüne kadar ulaşmıştı ve el onu kendine çekiyordu. Gözlerini kapattı ve bütün vücudunu serbest bıraktı artık ne olacaksa olacaktı. İki elin, onu iki kolundan tutup havaya kaldırdığını hissettiğinde şaşırdı. Canı acımıyordu. Şaşkınlıkla gözlerini açtı. Karşısındaki varlığın ne olduğunu algılayamadan bütün benliği bir beyazlığa gömüldü.
-Begüm Balcı-
Yorumlar
Yorum Gönder