BEGONVİL

      Tüm irademi vücudumu hareket ettirmek içi kullanmayı denesem de yerimden bir milim bile kıpırdamam mümkün değildi. Nefes alışverişimi bile kontrol edemiyordum. Yurdumun arkasındaki ağaçlık alanda bacaklarımdan bir ağaca asılı haldeydim. Benle beraber iki kişi daha başka ağaçlara asılmıştı. Sessiz bir şekilde olanları izliyorduk. Yanımdakilerle hiçbir şekilde iletişim kurma şansım yoktu ama onların da benim gibi dehşete kapıldığına emindim. Bağırmak istiyordum. Sesimi birinin duyması mümkün müydü bilmiyorum ama bilincim bağırmam gerektiğini söylüyordu. Oysa vücudum hiç tepki vermiyordu. Kendi vücudumun içinde hapsolmuş gibiydim.

    Buraya gelene kadar da kontrol edemiyordum vücudumu ama en azından bacaklarım hareket ediyordu benim kontrolümde olmasa da. Şu an ise tamamen donmuştum. Öğlen ikiden beri zaten çok dalgındım ve düşüncelerimi kontrol edemiyordum. Akşam yemeğinden sonra benle konuşmaya çalışan arkadaşlarıma cevap bile vermedim. Saat ona yaklaşırken de vücudumun kontrolünü kaybettim. Bacaklarım beni ağaçlık alana kendiliğinden getirdi. Nedenini anlamıyordum. Korkmak bile çok geç aklıma gelmişti. Birisinin gözümün önünde yenildiğini izledikten sonra.

    Bir yaratık çevremizde dolaşıp bizi inceliyordu. Bu garip, şekilsiz mahlûkatın varlığını ilk başta hissetmemiştim bile. Karanlık ve ağaçlık alanda istemedikleri halde oraya gitmek zorunda bırakılan üç kişi olduğumuza emindim sadece bu mahlûkatın varlığını fark etmeden önce. Sonra aniden bir çıtırdama duyuldu. Onu bir başkası takip etti. Önümdeki ağaçların birinin dallarının hareket ettiğini fark ettim. Dallar yavaş yavaş sesler çıkartarak bir şekil almaya başlıyordu. Ağacın her hareketi ortaya ağacın dallarında oturmuş bir insan suretini daha da belli ediyordu. İlk başta bunu bir insana benzettiğim için sonrasında kendime kızdım. Ortaya çıkan mahlukatın vücudu insana benzetilebilirdi ama insandan çok uzak bir şey olduğunu görmeseniz bile hissederdiniz. Ağacın gövdesinden aşağı indi. Çevresindeki insanların hepsi kaskatı kesilmiş ayakta beklerken mahlukat neler yaşandığının veya neler yaşanacağının bilincindeymiş, sanki beklediği bir görevi tamamlayacakmış gibi hareket ediyordu çevremizde. Üçümüzü de tek tek bacaklarımızdan ağaca astı. 

      Mahlukatın vücudu insanı andırmasına rağmen bir böceğinkiler gibi eklemliydi. Vücudu dikenli dallardan yapılmış gibiydi. Vücudunun gerçek dallar mı olduğu yoksa bunun avından son ana kadar saklanan bir avcının kamuflajı mı olduğundan emin değildim. Vücuduna girip çıkan dikenli sarmaşıkların hepsi ensesinde toplanıyordu. Dört kolunun hiç biri diğeriyle aynı ölçülere sahip değildi. Yamuk yumuk bir vücudu vardı. Kafası olarak adlandırılabilecek şey sadece dişlere sahip bir yarığa sahipti. Onun dışında vücudunun kalanı gibi buruşuktu. Gözleri olmamasına rağmen vücudunun çeşitli bölgelerinden göz kapağı gibi açılan yumrular kıpkırmızı gözler gibi bana bakıyordu. Bunların gerçekten göz olduğunu düşünmüyordum ama yine de hiçbir duygu belirtisi olmayan gözler tarafından
izleniyormuşum gibi rahatsız ediyordu. Bu yumrular kırmızı jel gibi bir şeyle doluydu ve her birinin içinde hareket eden yüzlerce küçük siyah böcek kıvır kıvır hareket ediyordu. Beni sabah sokan böceğin de bu siyah, iğrenç, küçük böceklerden biri olduğuna emindim. Klasik mekanik dersinden sonra arkadaşlarımla beraber Fizik Çimleri’nde otururken bir yanma hissiyle elimi ovuşturmama sebep olan, beni ısırıp giden siyah lanet şeyin bu böceklerle ilgisi olmalıydı.

      Az önce benle beraber bekleyen insanlardan biriyle nasıl beslendiğine şahit olmuştum mahlukatın. Bu yüzden artık ne olduğunu anlayabiliyordum. En azından bana ne olacağını. Beslenmeye başlayan kadar ağır ağır hareket eden mahlukat, ağaca astığı kurbanlardan birinin asılı olduğu sarmaşığı kavrayıp yukarı kaldırdı ve kızla yüz yüze getirdi kendini eğer bu ucubenin bir yüzü olduğunu varsayarsak. Ardından iki eliyle kızın kafasını tuttu. Dördüncü eli yavaşça kızın suratına yaklaştı. Uzun ve dikenli parmaklarından biriyle kızın gözlerinden birini yavaşça oymaya başladı. İlk başta kızın acıdan dolayı çığlık atmasını bekledim ama kızın sadece dudakları hafifçe titriyordu. Demek acı içinde kıvransak bile sesimizi çıkartamayacaktık. Demek ben de sıra ban gelince hiçbir tepki veremeyecektim. Mahlukat karşısındaki kızı tüketirken hiç acele etmiyordu. Kızın vücudunun hangi noktada pes ettiğini bilmiyorum. Mahlukat kızın vücudunun çeşitli yerlerini zevk alırmışçasına sakince ufak parçalara bölüyor sonra onları tüketiyordu.

     Sıra hemen yanımdaki adama gelince bu sefer o kadar sakin hareket etmedi. Ellerinden biri doğruca göğsüne girdi ve dikenli elleriyle tüm karnını açtı. Adamın yere düşen organlarına kadar her şeyi tek tek ağzına tıktı.

    Mahlukat bana yaklaştığında başıma geleceklerin farkındaydım. Artık pes etmiştim. Şimdiye kadar vücudumu hareket ettirmeyi başarabilsem belki hızlıca kaçma şansım olurdu. Eğer yolumu bulabilirsem Baraka Spor Salonunun önüne çıkabilirdim veya geldiğim yol u bulabilirsem Doğu Yurtlarına çıkmayı da başarabilirdim. Daha uzun bir yol olurdu ama en azından bildiğim yerden gidersem kaybolma ihtimalimi azaltıp tekrar bu mahlukatın karşısına çıkmazdım. Ne kadar hızlı koşabilirdi acaba? Şimdiye kadar oldukça yavaştı. Belki bir kurtulma şansım olabilirdi ama mahlukat suratıma daha yakın olabilmek için nefesini hissettirecek kadar yaklaştığında bir şansım kalmadığı ortadaydı.

-Kuruboya-




Yorumlar

Popüler Yayınlar