YİNE HOŞ GELDİN
Yine mi
geldin Bahar? Vazgeçmeden, teklifsizce ve acı çekmeye devam ediyorken yine de
geldin öyle mi? Beklemiyordum doğrusu, muhtemelen bu yüzdendir geç fark etmem
gelişini. Bu yüzdendir, aidiyetimi hissetmeye başlayışımın sonralığı. Özlemiş
olabilir miyim seni ya da şikayetçi mi olmalıyım beni yeniden ve yeniden ayağa
kalkmaya zorlayan dostumun inatçı varlığından? Yani hoş geldin mi desem sana
yoksa yine mi geldin lafını mı tekrarlasam? Ben bu soruya net bir cevap veremeyeceğim
şimdilik, çünkü emin olmadığım hiçbir şeye cevap vermemek konusundaki kesin
kararım buna müsaade etmeyecek biliyorum, sen de bilirsin. Ama boş beklemeyi
ikimiz de sevmediğimize göre içimizde tuttuklarımızı anlatalım artık birbirimize:
Mesela ben
seni daha bitkin gördüm, daha bir kırılgansın sanki. Dokunsam ağlayacak kadar
üzgün değil de çekip gidecek kadar öfkelisin hatta. Bu da henüz yeterince acı
çekmediğinden değil güçlü olmaya çalıştığından biliyorum; emin ol amacım canını
daha çok yakmak değil kelimelerimle, aksine canını yakanları özgür bırakmanı
sağlamak, birlikte hafiflemek istiyorum sevgili Bahar. Birlikte kanamak
istiyorum tüm dertlerimizle. Kan kaybından ölmek için değil tabi ki yenilenmek,
iyileşmek için istiyorum bunu. Anlaşılan hala konuşmak konusunda tereddütlerin
var. Tamam o zaman ben başlıyorum anlatmaya nasıl olsa sen devamını getirirsin.
Biraz
gerilerden başlamak istiyorum bu defa. Birbirimizin ilk farkına varışımızdan. O
ana kadar sen, ismimde senden önce yer edinmiş olan kışın habercisi Berfin’i* beni
kışın esaretinde yaşamaya mecbur kılan bir pranga sanıyordun ve benden uzak
durmak için elinden geleni yapıyordun. Oysa ben sana da sevgili kışa da hiçbir
zaman öncelik vermemiştim ki. Yazı dayanılmaz sıcağından, sonbaharı ise
herkesin aksine acılarıma bile yakıştıramadığım bir mevsim oluşundan hiç sevmemiştim
zaten. Fakat zihnimde sevgili kışla birlikte sonbahar ve yaza karşı daha makul
yerler edinmiş olmanıza rağmen bu durumu kendi açınızdan sadece birbirinize
karşı eşitlik sağlayan bir unsur olarak kullanabiliyordunuz. Çünkü kışın kar
topu oynamayı, karlarda yuvarlanmayı; baharda da insana büyük umutlar veren rengarenk
çiçeklerin arasında mutlulukla koşmayı, uçurtma uçurmayı bilmezdim ben,
beceremezdim belki de. İlgini böyle çektim muhtemelen, yani tarafsızlığımı fark
ettiğinde. Sonrasında beni tanımaya başladın, bu arada varlığını hissettirmeyi
de ihmal etmedin tabi. Gerçi sana belli etmesem de bu davranışının sebebini
anlamıştım kısa sürede: Sen de benim gibi sevgiye muhtaçtın ve sen de benim
gibi inatçıydın. Seni her fark etmeyişimde bambaşka bir şekilde çıkıyordun
karşıma. Ben de az direnmedim doğrusu; çünkü sevmezdim renkleri. Belki geceleri
görseydim seni her şey bambaşka olabilirdi. Ama küçüktüm, geceler sadece
karanlığımızın doğadaki kısa süreli yansımalarından biriydi benim için,
önemsizdi, tekinsizdi ve küçük bir çocuk için gereğinden fazla korkunçtu. Ayrıca
çok neşeliydin sevgili Bahar, zihnimin sadece seneler öncesinde kalmış
anılarından tanıdığı bu kelimeyi kimseye yakıştıramamamdan beni suçlu tutamaz ya
da güzelliğini gün ışığında fark etmeyi reddettiğim için yargılayamazdın. Ancak
merak edebilirdin bu tutumumun sebebini ki sen de bunu fazlasıyla yaptın. Ben
mi, bense sadece tesadüf eseri kanayan yerlerini fark ettim, kan kokusuna biraz
duyarlı oluşumdan muhtemelen, ha bir de büyümüştüm tabi. Doğayı ve geceleri
beni saran kollarıyla, karanlığıyla benimsemiştim.
Ayrıca güneşin
gidişi ve gecenin, gürültü unsuru insanları evlerine çekilmeye yönlendirişi
sebebiyle sokakların en küçük sesleri bile duymamızı sağlayacak kadar
sessizleşiyor olması duyularımın hassaslığı sayesinde duyumsayabildiğim kan
kokusunun üzerine bir de kısıtlanmak istemedikleri ve büyük bir baskı altında
tutuldukları halde zar zor dışarı çıkan hıçkırıklarını da duymamı sağlamıştı
gerçek anlamda tanıştığımız o gece. Senden uzak durmak imkansızlaşmıştı böylece
ve ben de direnmekten vazgeçip tereddütsüzce yanına koşmuştum. Durmaksızın ne
kadar konuştuk hatırlıyor musun bilmem; fakat benim o geceye dair en net
hatırladığım şey benimle konuşurken takındığın aceleci tavırdı. Günışığına
yakalanmamak için elinden geleni yapıyordun. Mükemmel bir oyuncuydun ve
günışığı da en büyük yardımcındı bu konuda. Ama sen çok yaralıydın Bahar, çok
yalnızdın. Değersiz görülüşüne katlanman zorlaşmıştı ve her geçen gün
zorlaşıyordu.
Umut vadettiğin
insanların bunu görmemezlikten gelip, tutundukları acıları ve yalnızlıklarıyla
sonbahara koşmaları, ya da düşünmemek için yazın kavurucu, ikiyüzlü sıcağını
seçmeleri seni çıldırtıyordu.
Kışa gelince, muhtemelen o da senin gibi
mustaripti bu durumdan. Seninle yok oluyordu o da. Buna nasıl bir tepki
veriyordu bilemeyeceğim fakat senden pek bir farkı olmadığına eminim. Neyse
işte, ben bu gidişle konudan sapabilirim dikkatli olmak gerek çünkü sana asıl
anlatmak istediğim sensin:
O zamanlarda zorunluluktan vazgeçemiyordun tekrar
tekrar seni yok eden bu dünyaya gelişinden. Dolayısıyla her eylemini
isteksizce, özensizce gerçekleştiriyor, aklından hiç eksik olmayan soru
işaretleriyle yaşıyordun. Sevmediği dersin ödevini yapmak istememesine rağmen ödevini
yapan huysuz bir öğrenci gibiydin Bahar. Zorunluluktan geliyordun, tüm hüznünle
fakat bir de onu kapatan becerikli maskenle kendini gizleyerek geliyordun. Ama
sana asıl neden hayran olmuştum biliyor musun? Çünkü senin yıkılmaz umutların,
hayallerin vardı. Kimsenin gözünde dahi canlandıramayacağı büyük hayallerdi
bunlar. Yaralarının kabukları altında kendini yenilemeyi bekleyen hücrelerin
gibiydin. Yani tamamıyla kanla kaplı olmana rağmen bulunduğun karmaşadan kurtulabilecek
isteğe ve kabiliyete sahiptin. Muhtemelen seni ayakta tutan tek şey de bunların
beraberinde getirdiği umutlardı ve bu umutlar seni ayakta tutan yegâne destekçilerin
olmaları nedeniyle büyük önem arz ediyorlardı.
İşte
sevgili Bahar ben o gece bunların ve artık eskisi kadar yağmayan bahar
yağmurlarının senin içine akmaya devam ettiğinin de farkına vardım. Ama suçlu
olmadığını fark etmeni sağlamam çok zor oldu. Farklı olmanın, gerçekleri tüm
saflığıyla ortaya koymanın yani kış gibi üzerlerini örtmemenin, yaz gibi
kurutmamanın, sonbahar gibi yok etmemenin insanların kendilerine yalan
söylemesini zorlaştırması sebebiyle ilgi görmediğini sana defalarca anlatmama
rağmen beni dinlemeyi hep reddettin. Bense çok inatçıydım bu konuda çünkü
yanımda gözyaşlarını içine bırakmaktan vazgeçip hüngür hüngür ağladığın
zamanlarda, ikimizi birlikte temizleyen yağmurların sayesinde bana hayatıma son
vermemi engelleyen ve bizi birbirimize bağlayan bir şey öğrettin: Bu Umut Etme
kabiliyetiydi. Hayallerime inanmamı sağlayan gerçeklikti. İşte Bahar sen yine
bir hayat kurtarmıştın. Savaşmaktan vazgeçmeyen, güçlü durmaktan yorulsa dahi
dinlenip daha güçlü bir şekilde ayağa kalkabilen biri yaratmıştın veya bu
niteliklere sahip birinin kendi benliğini tanımasını ve özelliklerinin farkına
varmasını sağlamıştın. Bense yalnız olmadığını sana senin gibi olarak
hissettirmiştim. Böylece birbirimizi ayakta tuttuğumuz kadar yaşamamızı da
sağlamış, bunu senelerce sürdürmüş ve senelerce daha sürdürmeye karar
vermiştik.
Bugünse
kafamı kitabımdan kaldırıp kulaklıklarımı kulağımdan çıkardığım zaman fark
ettim varlığını, gelmiştin! Bahar’ım gelmişti. Fakat hazır değildim gelişine,
çünkü canımın ve canının en çok yandığı dönemlerden geçmiştik, geçiyorduk.
Acılarımızın bize kattığı huzursuzluk artık huzurumuzdu çünkü ona her şeyiyle
alışmıştık. Yorgunduk, kırılgandık, öfkeliydik ve bu yüzden gelmeni belki ilk
defa bu sene istememiştim. Artık mutlu olmaya bile gücüm kalmamıştı sanki.
Tekrar ayağa kalkmak imkânsız gibiydi. Sense her zamanki inatçılığını da alıp
Yine Gelmiştin; fakat Hoş Gelmiştin Bahar. Bana her zamanki gibi umutlarımı
hatırlatmış ve kazandırdığın kabiliyeti yüceltmiştin gözümde. Amaçlarımı bahane
etmiştin yine. Ama öyle bir gelmiştin ki yorgunluğumu bile tatlı bir yorgunluğa
çevirmiş tekrar hüzünlerimin yerine umutlarımı koyuvermiştin. İyi ki, gelmiştin
Bahar iyi ki.
*Berfin:
karlı, kar gibi beyaz, karlı yer, kardelen çiçeği (yazarın sahip olduğu iki
isimden ilki, yazıda yazarın adının ikinci parçası olan Bahar isminden önce yer
alışı ile karakterize edilmiştir.)
Yorumlar
Yorum Gönder