KARALAMA
Sürekli artan bir ritimde devam
eden bu ses savaş meydanındaki atlılardan mı yoksa korkmuş kalbinden mi
geliyordu anlayamadı. 14 yaşından beri aynı şeye maruz kalmak gerçeklik
algısını yitirmesine yol açmıştı. Sebep sonuç ilişkisi kurmakta zorlanıyordu artık.
Sürekli tetikte olmayı, bir şeylerin kaygısını taşımayı yadsımıştı. Normal olan
buydu, diğerleri de aynı şeyleri hissediyordu. Evet, kesinlikle böyleydi.
Aradaki tek fark kendisinin bu rahatsız durumdan kurtulabileceği inancı
taşımasıydı.
Atı kendisini anlamış olacak ki
kendisi hiçbir işaret vermemesine rağmen koşmaya başladı. Rüzgarı saçlarında
hissediyordu şimdi. Verilen son nefesler, haykıran insanlar, aynı ritim, aynı
patlama sesleri, savaş meydanındaki kaos, aynı tetiktelik, aynı kaygı, aynı belirsizlik…
Düşüncelerine gömülmüş, kendini
dışarıdan soyutlamış bir şekilde gitmeye devam ederken atının aniden durması
onu kendine getirdi. Tam önünde bir adamın kılıcının başka bir adamın etine
girişini seyretti. Adam yere yığıldı ve kendisinden oldukça cılız bir inleme
sesi duyuldu. Hep böyle oluyordu. Bir süre sonra adamın gergin yüz kaslarının
gevşediğini fark etti. Gözlerinin kapanmasını, kaşlarındaki çatık ifadenin yok
olmasını, gözlerinden birkaç damla yaşın süzülmesini seyretti. Oldukça huzurlu
görünüyordu. Başını kaldırdığında katili gördü. Bir anlığına onun da yüzünde
benzer bir ifade gördüğünü düşündü. Bir farkla. Onun yüzündeki rahatlama kalıcı
değildi. Benzer ifade birkaç saniye, hatta milisaniye içinde kayboldu.
Kurtuluşu anlık ve tamamen içgüdüseldi. Mecburiyetten geldiği savaş meydanında
bilinçaltındaki hayatta kalma
içgüdüsünün bir getirisi olarak birini öldürerek kendini kurtarmıştı. Sorun
bunun devam etmesi gerekliliğiydi. Ta ki…
Bir anlığına hangi tarafta olduğunu bilmediğini fark etti. Tüm
savaş boyunca sadece kaçmıştı. Etrafındakileri izlemiş, ölenlerin ve
öldürenlerin yüzlerini incelemişti. İnsanlar son nefeslerini verirken neler
düşünmüş olabileceklerini kurgulamış ve kaçmıştı. Kafasındaki düşünceler, son
nefesini veren insanların neler hissettikleri, öldürenlerin neler düşündükleri,
tüm bu belirsizlikler artık daha paranoyakça bir hal almıştı. Ölümden sonra
hayat var mıydı, ölenlerin bilinçleri bedenden ayrı bir şekilde varlığını
sürdürüyor muydu, ölen adamın yüzündeki ifade ne sonucunda oluşmuştu? Gerçeği
tüm çıplaklığıyla görebildiği için mi yoksa tüm karmaşa sona erdiği için mi?
Hızlanmaya devam etti. Rüzgar
artık canını acıtıyordu. Bir anlığına kalbinin yerinden fırlamasından korktu.
Anlık bir refleksle kendini atın üzerinden attı. Kendinin yere düşüşünü izledi,
şimdi sırtüstü yatıyordu. Gökyüzüne baktı. Kuşlar her şeyden habersiz sürü
halinde uçmaya, yiyecek bulma, sıcak bölgelere uçma, hayatta kalma amacıyla
uçmaya devam ediyorlardı. Bir süre sonra kaosun, ritmin yerini sakin bir
tempoya bıraktığını hissetti. Ayağa kalktı, üstünü silkeledi ve bir ata bindi.
Giderken aklında biraz önce gördüğü sahne canlandı. Bu sefer iki adamın yüzü de
yerini kendi yüzüne bırakmıştı.
-mamoste
Yorumlar
Yorum Gönder